Anasayfa » CEMALEDDİN EFGANİ
Kendini mehdi sanan Efgani Ajan mı? Deli mi?
22 Mart 2016, 14:22
Cemâleddin Efgânî, yakın tarihin en münakaşalı şahsiyetlerinden biridir. İslâm dünyasını canlandırmayı hedefleyen büyük bir ıslahatçı mı, kendisini mehdi zanneden bir deli mi, yoksa bir ajan mı?
Sevenleri tarafından büyük İslâm âlimi, modernizmin ve emperyalizme karşı mücadelenin öncüsü; Şark’ı uykusundan uyandıran kimse; muarızları tarafından, asıl hüviyetini gizleyerek Müslümanları aldatan bir şarlatan; bir maceraperest; bir İngiliz ajanı; bir zındık... Avrupa hâkimiyetine karşı güçlü bir İslâm medeniyetinin yeniden canlandırılabileceği sloganıyla son asır İslâm âleminde ciddi tesirleri bulunan Cemâleddin Efgânî (1838-1897) hakkındaki pek az malumat da tezatlarla doludur. İran’da Hemedan’ın Esedâbâd köyünde doğdu. Şiî Azerî bir ailedendir. Bir Esedâbâd da Afganistan’da vardır. Ekseriya Sünnîliğin yaygın olduğu mıntıkalarda faaliyet gösterdiği için, İran ve Şiî menşeini saklamak maksadıyla Efgânî lakabını kullanmıştır. Seyyidlik ve Muhammed ismi ise, mehdiliğine delil olmak üzere sonradan tertiplenmiştir. İran pasaportu ile dolaşırdı. Başına geçirdiği çeşitli serpuşlar gibi, zamana ve zemine göre milliyeti de değişebilmiştir.
İlk tahsilini Necef ve Kerbelâ’da Şiî ulemadan aldı. Hicaz’a; oradan da taht kavgalarının yaşandığı Kâbil’e geçti. Davasını desteklediği Prens Azam Han kazanınca, onun en güvendiği veziri oldu. Bir yabancının kısa zaman zarfında bu mevkiye yükselmesi dikkat çekicidir. Azam Han ile arası iyi olmayan İngilizlere karşı, Ruslardan para ve siyasî destek temin edebilecek bir Rus ajanı olduğu ya da kendisini öyle gösterdiği söylenir [Keddie, 61]. Kardeşi Şir Ali, Azam’ı devirince, Efgânî hudut harici edildi (1868).
Bu defa Ruslar, onu Hindistan’da İngiliz aleyhtarı propaganda ile vazifelendirdi; ama buradan da sınır dışı edilince, Sadrazam Âli Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a geldi. Meclis-i Maârif âzâsı yapıldı. Dârülfünûn [İstanbul Üniversitesi] açılışında verdiği bir konferansta, peygamberliğin sanat olduğunu ve İslâmiyetin ilmî terakkiye mâni teşkil ettiğini söyledi. Bu konuşması infial uyandırdı. Dârülfünûn kapatıldı; Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi ve sair ulema tarafından zındıklıkla suçlanan Efgânî sınır dışı edildi (1871). Bu işin organizatörü, Reşid Paşa yetiştirmelerinden ve Jön Türklerin önde gelenlerinden pozitivist Bektaşî Arnavut milliyetçisi Hoca Tahsin’dir. Efgânî de, o da, bütün “hür düşünceli” insanlar gibi namaz, oruç ritüellerini aşmış! insanlardı. [Gencer, 454]
İstanbul’dan kovulan Efgânî, Mısır’a gitti. 1872-1879 arası kaldığı Mısır’da, reformist faaliyetlerde bulundu. Kendisine “hakîmüşşark” [Doğu’nun filozofu] adını takarak, Şarkın uyandırılması yolunda “Kurtarıcı Mehdi” rolüne soyundu. Hedefi “mümin/kâfir” ayrımını, “şarklı/garblı”ya çevirmekti. Gazetelerde yazılar yazdı; taraftar topladı. Gizli teşkilatlar kurdu. Kıptî asıllı başbakan Riyaz Paşa da kendisine destek olup maaş bağladı. İdeallerini daha kolay gerçekleştirebileceği inancıyla, önce İskoç Mason Locası’na girdi. Bir yaratıcıya inanmadığı için buradan atılınca, Fransız Doğu Locası’na bağlı bir mason locası kurdu [Public Record Office, Londra, F.O. 78/3003]. Masonluğu, “Çalışma azmi, şeref ve zâlimlere karşı direnme yolunda hayatını hiçe saymak” şeklinde tarif eder; “Masonluk, bir lider otoritesi kurup, onun şahsî emeline hizmet etmekten çok daha üstündür” derdi. Yüzlerce talebesini de o zamanlar daha henüz mahiyeti tam olarak anlaşılamayan bu yola soktu [Mahzumi, 19].
Efgânî, Mısır’da Yahudi mahallesinde otururdu. İki Hristiyan, Şamlı Selim Nakkaş ile onun yakın arkadaşı Edib İshak en birinci dostlarıydı. Hususî doktoru Harun da Yahudi idi. Toplantılarına Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler birlikte katılırdı. Halkı tahrik ederek Urabî isyanına yol açtı. Bu tam da İngilizlerin istediği şeydi. Bu vesileyle Mısır işgal edildi. İçyüzünü anlayan hıdiv, kendisini sınır dışı etti. Hindistan’da Haydarâbâd’a; oradan da Paris’e gitti (1883). Tanıştığı bir Fransız kadın şarkıcı ile sık sık kafede buluşarak Fransızcasını geliştirdi. [Muhammed Kurd Ali, Müzekkirat, 753-754] Yanına çağırıp Mason yaptığı talebesi Muhammed Abduh ve arkadaşı Kâhireli zengin bir Yahudi ailesinden Jacob Sanu ile baş başa vererek, el-Urvetü’l-Vüskâ cemiyetini kurdu; aynı isimde bir de mecmua çıkarttı. Mecmua, İngiliz aleyhtarlığı ve İslâm birliği görüntüsü altında, dinde reform misyonu taşıyordu. Ancak bedava dağıtılan mecmua, 8 ay çıktıktan sonra neşriyatını durdurdu. Abduh, Beyrut’a döndü; Efgânî, Paris’te kaldı. Geleni gideni çoktu. Kâhire’den dostu ve dinler üstü bir teşekkül olan Teozofi Cemiyeti’nin kurucusu Rus Madam Helena Blavatsky’nin gönderdiği esrarengiz tipler, kapısından eksik olmazdı.
“Dinin başını keseceğiz!”
Paris hayatı, dinî inancını iyice kaybetmesine yol açtı. İsyankâr bir tavır takındı. Dinin, bilim, akıl ve medeniyetin düşmanı olduğuna kanaat getirdi. Ancak faaliyet sahası itibarıyla dindar intibaı vermesi gerekiyordu. Müslüman cemaatten uzak düşmemek için dinî vecibeleri yapar gibi gözükmelerini talebelerine ehemmiyetle tavsiye ederdi. Şia’nın takıyye telâkkisi bunu emreder. Abduh kendisine yazdığı mektupta, “Sen bizim içimizi de, dışımızı da bilirsin. Biz görünüşte ibadetleri yapıyoruz. Ama aslında senin yolundayız. Dinin başını, dinin kılıcıyla keseceğiz” diyor; böylece misyonlarının, görünüşte “saf ideal din” teranesiyle “yozlaşmış” buldukları ananevî dini yok etmek olduğunun işaretini veriyordu. [Kedourie, 44-45; Keddie, 210] Efgânî, böylece bir Luther rolü oynadı.
İleride beraber faaliyet göstereceği İngiliz istihbaratçı Wilfrid Blunt ile tanıştı. Blunt, İngiltere’nin Mısır’ı işgalini temin eden kişidir. Onunla Londra’ya giderek üç ay kaldı (1885). [Elizabeth Longford, A pilgrimage of passion, The life of Wilfrid Scawen Blunt, Tauris Parke Paperbacks, New York 2007, s. 219] İngiliz dışişleri bakanı Lord Salisbury ve Lord Churcill, Ortadoğu’ya dair düşünce ve tavsiyelerini alâkayla dinlediler. Osmanlılara karşı kendilerini desteklemek karşılığında o günlerde karmakarışık Sudan’ın sultanlığını teklif ettilerse de, Efgânî kendisini tehlikeye atacak bir tip değildi. [Mahzumi, 30]
Avrupalılara karşı bir İslâm mücahidi ve düşünürü olduğu hakkındaki efsane, büyük ölçüde Paris hayatına dayanır. Burada tarihçi ve filozof Renan ile İslâmiyet ve ilim üzerine münazaraya girişti. Modernist fikirlerine, Renan bile hayran kaldı. Birçok seyahatlere çıktı. Amerika ve Rusya’ya gitti. İran Şâhı Nâsırüddin’in daveti üzerine İran’a gitti (1889). Fakat maksadı, Şah’ı indirmek için yeraltı faaliyeti yürütmekti. Şah aleyhdarı Bâbîlere yanaştı. Bir yandan da Ruslara çalışmaya devam etti. Şah bunu farkedince, İran’dan da sınır dışı edildi (1892). Basra’ya gidip buradan Şah’a karşı isyan organize etti. Sonra Londra’ya geçti. İran masasında vazifeli istihbaratçı Edward Browne ile tanışarak, açıktan İran aleyhinde faaliyet sürdürdü. [K. Paul Johnson, Initiates of Theosophical Masters, State Unv. of New York Press, New York 1995, s. 96-97] Blunt, Mısır meselesini görüşmek üzere kendisini İstanbul’a gönderdi. [Keddie, 276] Ancak Efgânî buradan bir daha çıkamadı.
Sultan Hamid, önce kendisine Irak’taki Şiî Arablar arasında, Osmanlı hilâfetini takviye vazifesini vermeyi düşündü. Ancak İngilizlerle anlaşıp, Irak merkezli bir Arab hilâfeti kurmaya çalıştığına dair bilgilere ulaşınca vazgeçti. Efgânî’nin Blunt ile esrarına vâkıf Louis Sabuncî adında bir Hristiyan Arab, bilahare Sultan Hamid tarafından elde edilmiş ve bildiklerini vesikalarıyla padişaha arzetmişti. ]Blunt, My Diaries, 102] Padişah Efgânî’ye konak ve hizmetçiler tahsis etti; hatta evlendirmek istedi. Ama dâvâsıyla evli olduğu ve ayrıca kadın-erkek eşitliğine inandığı gerekçesiyle kabul etmedi. Ömrü boyunca da hiç evlenmedi. [Mahzumi, 80] Padişaha (İngiltere’nin o asırdaki politikasına uygun olarak) Osmanlı ülkesini federasyona dönüştürmek hususunda tavsiye verdi; dinletemeyince, düşman oldu. O zamanki bütün modernistler gibi meşrutiyet taraftarı idi. [Mahzumi, 192]
Efgânî, İstanbul’da boş durmadı, Mirza Rıza Han Kirmânî adlı bir müridini İran’a göndererek Nâsıreddin Şah’a suikast tertipledi (1896). Ertesi sene de kanserden öldü ve Maçka’ya gömüldü. Rockefeller’in ortağı ve yıllar sonra M. Kemal’i destekleyerek karşılığında Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesini sağlayan Amerikalı işadamı Charles Crane, Efgânî’nin kabrini yaptırdı. 1944’de Afgan hükümeti, “millî kahraman” saydığı/sandığı Efgânî’nin kemiklerini Kâbil’e nakletti. Ama gerçek “Efgânî Efsânesi” ölümünden sonra doğdu.
ekrembugraekinci.com sitesinden alınmıştır.
Bu haber 17391 defa okunmuştur.
|
CEMALEDDİN EFGANİ |
|
|
|
|